top of page

İNSANIN ANLAM ARAYIŞI

Edanur Biçici

Çaba. İnsanoğlunun varlığını kanıtlama çabası. Yeryüzü, irade gücüne sahip olan tek canlı olarak insanın gerçekleştirdiği iyi-kötü bütün eylemlerine şahit. “Ben de varım. Görün beni. Sevin beni. Yargılamayın, takdir edin, parmakla gösterin. Standartlarınızdaki insan olmak için herşeyi yaparım, yeter ki dışarda unutmayın beni.” İnsanın anlam arayışı... Bu uğurda, içindeki koca varoluş sancılarından kurtulmak için, tıpkı bir karadeliği doldurmak gibi anlamsız bir eylem çaresizliğiyle dünyanın, dünya üzerindeki sistemlerin ona sunmuş olduğu maddi oluşlarla doymak istemesi. “Hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanılacak…” diyor şair. Evet hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayacağız, yaşıyoruz. Yaratılış gereği, varlığını kanıtlama ihtiyacı için, sevmek için, sevilmek için. Umutlarımızın dibi bulduğu an itibarıyla bile, küçücük sebeplerin bizi hayatta tuttuğunu göreceğiz. Evinizde sizin ona su vermenizle hayat bulan bir bitkinizin olması... Hayatı öğretmeniz, bildiğiniz yolları göstermeniz gereken, sizin bir parçanız olan çocuğunuzun varlığı... Ya da bir ülke düşünün; bir insan olarak kendi gelişiminizi sağladığınız takdirde o ülkeye verebilecekleriniz, şartları güzelleştirmeye olacak katkınız... Evet, hayatta kalmak için, peşimizi bırakmayan ve insana varlığının nedenini sorgulatan büyük küçük birçok sebep var.

Yaşadıklarıyla öne sürdüğü argümanları haklı çıkaran İnsanın Anlam Arayışı adlı kitabın yazarı Dr. Viktor Emil Frankl bizlere kurucusu olduğu logoterapi, yani varoluşçu psikoloji hakkında bilgilendirme yaparken, 1943 yılında götürüldüğıü ve çeşitli işkencelere maruz kaldığı, milyonlarca insanın da ölümüne sebep olan Nazi toplama kamplarında kaldığı süre boyunca aynı şartlarda birlikte yaşadığı arkadaşları üzerinde gözlemlediği deneyimlerini de aktararak, bakış açımıza yeni pencereler açıyor. Frankl, toplama kampına gönderilmeden önce üzerinde çalışmaya devam ettiği logoterapiyi, kampta kaldığı süre boyunca ızdırap dolu anlarını anlamlı kılmak üzere kendi üzerinde kullanmış ve bu deneyim onun kamplardan tam olarak dört kez sağ çıkmasını sağlamış.


Dr. Frankl insanın hayatta kalmak için belli bir amaç edinmesi ve varlığını değerli kılması gerektiğini savunuyor. “İnsanın hayatın değer olup olmadığına ilişkin kaygıları ve hatta umutsuzluğu, varoluşsal bir sıkıntı olmakla birlikte, bir akıl hastalığı değildir” diyerek, boşluk içinde savrulan ruhlarımızın aslında bazen acı çekmesinin gerekliliğinden bahsediyor. Çünkü acı çekmek anlam arayışını körüklüyor ve ruhuna azap veren bu sıkılmışlığa bir neden bularak hayatını, eylemlerini kendince anlamlandırmasını sağlıyor. Hepimiz hayatımızın kargaşası içerisinde bir anlık durup, derin bir nefes alıp, bütün bu çaba niye diye düşünmüşüzdür. Sahi bütün bu çaba neden? Alışılmışlıktan kurtulmalı; güvenli ve konforlu alanımızdan çıkmayı, acı çekmeyi göze alarak kendimize sormalıyız. “Gözyaşlarımızdan utanmamızın gereği yoktur; çünkü gözyaşları insanın cesaretlerden en büyüğü olan acı çekme cesaretine sahip olduğunun kanıtıdır” diyen Frankl’a kulak vermeli; korkmaktan korkmayı bırakıp, insanlığa, en önemlisi kendimize olan ‘amaç’ gerekliliğini yerine getirmeliyiz.


Victor Frankl toplama kampındaki arkadaşlarından birinin ona anlattığı rüyayı da eklemiş kitabına. Arkadaşı Frankl’a rüyasında 30 Mart’ta özgürlüğe kavuşacağını gördüğünü söylüyor ve 30 Mart’ın yaklaşmaya başladığı günlerde özgürlüğe kavuşmak hayal olarak kalmaya devam ediyor. Çünkü o tarihlerde savaşlar daha fazla kızışıyor ve Frankl’ın arkadaşı 30 Mart’a doğru hastalanıyor, 31 Mart’ta ise hayata veda ediyor. Frankl, arkadaşını öldürenin hastalık değil, hayal kırıklığı olduğunu düşünüyor. Gözlemlerine dayanarak, oradaki birçok kişiden geleceğe dair planları olanların, yani belli bir amaç edinenlerin umutlarını kaybetmeyerek her ne kadar çok ağır koşullarda yaşasalar da pes etmediklerini görüyor. Bu yüzden kendisi de hiçbir zaman boşluğa kapılıp kaybolanlardan olmamaya çalışıyor. Yıllardır sürdürdüğü çalışmalarına kampa geldiği sırada el konulduğu için, zor kamp şartlarına rağmen birkaç kâğıt parçası bularak üç yıllık bu ağır eziyet bitene kadar çalışmasını tekrar derliyor. Çalışmasında hayatın anlamının üç farklı şekilde keşfedilebileceğini söylüyor: “(1) bir üretimde bulunarak veya iş yaparak, (2) birşeyi deneyimleyerek ya da biriyle temas ederek, (3) kaçınılmaz olan ızdıraba karşı aldığımız tavırla.” İnsanın şartlar dahilinde amaç edinmesinin veya birşeye tutkuyla bağlanıp fedakârca sevmenin kişiye yaşama nedeni vereceğini söylüyor ve ekliyor: Tüm bunlar herhangi bir nedenden ötürü elimizden alınırsa, acıyla yüzleşme cesaretini göstermeliyiz.


Viktor Emil Frankl’ın Nazilerin toplama kamplarında geçirdiği üç yıllık esareti bir insanın düşebileceği en dip noktada dahi acıyı özümsediği anda neler yapabileceğini gösteriyor. Acıyı özümsemek bazı şeyleri anlamlandırma ihtiyacını ortaya çıkartıyor. Bu noktada, yaratılışta var olan duyguların korkulması gereken canavarlar değil de aydınlığa giden yolda basamak niteliği taşıdığını anlamamız gerekiyor.


Tarih boyunca en çok konuşulan eserleri, onların üreticilerini düşünün. Bu sanatçılar acıyı özümsediler, insanın anlam arayışını sürekli olarak devam ettirdiler ve varoluş sancıları içerisinde gerçek manada hayatı tattılar. Günümüzde oluşturulan sistem ve bu sistemin rutinliği hepimizi hissetmekten alıkoyuyor. Bu durumun gerçekliğini kim inkâr edebilir? Susturuldu duygularımız; hissetme yetimizi kaybettik. İnsan olmanın en önemli unsuru olan hissetmeyi… Elimizdekiyle yetinmeyi unutturuldu bize. Asıl huzur dolu olan hayatın, yaşamına anlam bulmuş ve hissetmekten korkmayan bir ruhta saklı olduğunu unuttuk. Her bir kişinin ellerine hatırı sayılır borçlarla verilmiş olan telefonlar, her sabah kurulu bir saat gibi kalkıp gittiğimiz işimiz yahut okulumuz izin vermedi fıtratımızda var olan anlam arayışımızı gerçekleştirmeye.


Onca canlı içerisinde insana düşünme yetisiyle birlikte verilen hayatı özümseyerek yaşamak niyetiyle kafamızı kaldırmayı ve anlamın peşine düşmeliyiz. …


Son Yazılar

Hepsini Gör

TEMMUZ YORGUNLUĞU

Murat Kuru Travma, bir insanın insana, hayata ve kâinata dair kabul, inanç ve güveninin sarsıldığı, ayaklarını bastığı zeminin kaydığı, yerini ve yönünü bilmek ya da bulmak için dayanacağı sabitelerin

bottom of page