top of page

Bölünmüş Beyinler, Bölünmüş İlişkiler

MURAT KURU


Nöron denilen beyin hücreleri elektriksel aktivitelerle çalışır. Beyindeki nöronlarda ani ve kontrolsüz elektriksel deşarjlar olursa, halk arasında ‘sara’ olarak bilinen epilepsi hastalığı ortaya çıkar.


Bazen bu elektriksel deşarjlar çok dirençli ve ısrarlı olur, tedaviye cevap vermez. Bu durumda beynin bir lobunda başlayan bu epilepsi ataklarının hem diğer beyin lobuna geçmesini ve yayılmasını engellemek hem de şiddetini ve sıklığını azaltmak amacıyla beynin iki lobunu birbirine bağlayan, iki lob arasında bilgi alışverişini sağlayan bir nevi köprü görevi olan corpus callosum denilen yapı ameliyatla kesilir.



Bu durumda beynin iki lobu arasındaki iletişim de kesilir. Böylelikle bir lobda başlayan epilepsi atağının diğer loba yayılması engellenmiş ve epilepsi atakları kontrol altına alınmış olur.


1960 ve 70’li yıllarda Roger Sperry ve öğrencisi Michael Gazzaniga beyinlerinin iki lobu birbirinden ayrılmış bu ayrık beyinli insanlarla yaptıkları çalışmalar sonucunda beynin sağ ve sol lobunun işlevleriyle ilgili önemli keşifler yaptılar. Bu çalışmaları sonucu Sperry, 1981 Nobel Tıp Ödülü’nü kazandı. Beynimizin sağ lobu vücudumuzun sol tarafını kontrol ederken, sol lobu bedenimizin sağ tarafını ve dil becerimizi kontrol eder. Sabit bir noktaya baktığımızda, noktanın sağ tarafındaki görüntülerin bilgisi beynin sol lobu, sol tarafındaki görüntülerin bilgisi ise sağ lobu tarafından işlenir. Ayrık beyinli kişilerle çalışmalarda nesne, ışık gibi uyarıcılar sadece sağ görme alanına sunulurken hastalar cismi doğru olarak cevapladı. Uyarı sadece sol görme alanına verildiğinde ise hiçbir şey görmediklerini söylediler. Sol tarafta ne olabileceğine dair çizim yapmaları istendiğinde hasta gösterilen resmi çizdi. Neden bu resmi çizdiği sorulduğunda ise şaşırdı ve hiçbir fikrinin olmadığını söyledi. Sağ lob sol görme alanındaki resmi görüyordu, ama corpus callosum kesildiği için bu bilgiyi konuşma merkezinin olduğu beynin sol lobuna iletemiyordu. Bu yüzden birşey görmediğini söylüyordu. Sağ beyin görüyor, ama bunun bilinçli farkındalığı oluşmadığı için dile getiremiyordu. Bir nevi farkında olunamayan bir farkındalık yaşanıyordu.


Bu ve devamındaki diğer çalışmalardan elde bilgiler sonucu sol beynin daha çok aritmetik, analitik, rasyonalite, mantık alanlarında; sağ beynin ise daha çok sanatsal, mekânsal, sözsüz işlemlerde, empati ve mizahta, duygularda baskın olduğu anlaşıldı. Bununla birlikte sağlıklı bir beyin herhangi bir işlevinde her iki beyin lobunu birlikte kullanır ve bu iki lob arasında sürekli ve anlık bilgi alışverişi olur. İnsanların sağ beyinli ve sol beyinli olarak ayrıştıkları fikri ise popüler bir efsanedir ve yanlıştır. Sadece sağ beyninizi ya da sadece sol beyninizi geliştiremezsiniz. Belli görevlerde belli loblar daha baskın olsa da, beyin bir bütün halinde çalışır.


Beynin sağ lobu sol lobundan daha büyük ve ağırdır. Sağ yarımküre sol yarımküreden daha erken gelişmeye başlar. Bebekler konuşmaya başlayıp sözlü iletişime geçene kadar anne-bebek ilişkisi sağ beyin hakimiyetinde yürür. Annenin yüzünün tanınması, görsel, işitsel ve duygusal bilgilerin işlenmesi sağ beyin baskınlığında yapılır. Bebek sadece sözel olarak kelimelerle konuşamamakta; bunun dışında gördüğü yüzler, işittiği sesler, dokunmalar ve aldığı kokularla sürekli konuşmaktadır. Bir nevi bedensel ve davranışlarla konuşma her daim devam etmektedir. Böylece güvende olup olmadığı, rahat hissedip hissetmeyeceği, sakinleşip sakinleşmeyeceği, anlaşılıp anlaşılmadığı bilgilerini deneyimleyerek sözsüz olarak almakta ve vermektedir.


Bakışma sırasında sağ beyin etkinliği sol beyne göre çok yüksektir. Yüzleri tanımakta sağ beyin faaliyeti daha baskındır. Sesin ritmi, temposu, ezgisi gibi özellikler, yani sesin prozodisi sağ beyin tarafından işlenir. Bütün bunlar bilinçli bir farkındalık ve planlamadan öte, fıtrî bir akışta meydana gelir. Sağ beyin duyguların düzenlenmesi ve yönetilmesinde, bellek işlemlerinde, yeni şeyler öğrenmede ve motivasyonda merkezî yer tutan beynimizin limbik sistemiyle bağlantı halindedir. Yine sağ beyin lobu beden ile daha yakın ilişki ve iletişim halindedir. Yani sağ beyin duygularımız, bedensel durumlarımız, hislerimiz hakkında daha doğrudan, hesapsız ve plansız bir bilgi verir. Sol beyin ise sosyal hayatta rollerimize uygun söz, tutum ve davranışlarda ön plandadır. Hesaplı kitaplı davranışların merkezindedir. Bu nedenle bebekler ve belli yaşa gelene kadar çocuklar yalan söylemezler, söyleyemezler, samimidirler, içten ve içlerinden geldikleri gibi yaşar ve davranırlar. Yalan söylemek, rol yapmak, yapmacık tavırlar takınmak sol beynimizin yönetiminde olur. O yüzden annelerin ve insanların büyük çoğunluğu bebekleri sol tarafları ile kucaklar. Böylece sağ beynin yönetimi altında olan yüzün sol kısmından ve sol kulaktan daha gerçekçi ve iyi bir işitsel, görsel, duygusal bilgi alışverişi olur. Annenin sağ beyni ile bebeğin sağ beyni iletişim ve ilişki içindedir. Sol beynin hakimiyeti altında olan sözel iletişim daha sonra işe katılacaktır.


Bu kadar bilgiden sonra aklınıza ‘Ee yani?’ sorusu gelmiş olabilir ve bu soruyu sormakta haklısınız. Bu bizim unuttuğumuz hikâyemiz, büyüdükçe kaybetmeye başladığımız yitik hikmetimiz... İlişki ve iletişim hayatlarımızın merkezinde. Hayatın ilk yıllarda sözsüz olan ilişki ve iletişimimiz konuşmayı öğrendikçe ve kelimeler ağzımızdan dökülmeye başladıkça yerini sözlere bırakıyor. Bir süre sonra da çoğunlukla sadece sözle konuşuyor oluyoruz. Sağ beyinden sağ beyne iletişim, kendisini sol beyinden hiç beyne iletişime bırakıyor. Muhatabımızın sağ beyni ilişki ve iletişim beklerken, sol beynimizin çok bilmişliğini karşı tarafa boca ediyoruz. Dolayısıyla konuşmuş ama iletişim kuramamış halde kalakalıyoruz.


Duygu bekleyene yorum, empati bekleyene çözüm, kalbimizi görmeyi isteyene aklımızı gösteriyoruz. Bir büyük alimin dediği gibi, ata et, aslana ot veriyoruz. Sözlerin ötesinde ve öncesinde olması gereken bağlar, bağlam, emniyet, güven, samimiyet, nezaket, merhamet gibi sağ beyin özellikleri olan birçok erdemi ya görmezden geliyor ya da onlarla ilgili olarak olmamız gereken seviyenin çok gerisinde kalıyoruz. Oysa bilgiden önce ihtiyacımız olan şey ilişki, iletişim ve duygu. O yüzden bir ikram, bir yemek, bir tebessüm, bir jest, omuza dokunan bir el, önceliği ve sırayı bize veren bir işaret kelimelerden çok daha fazla anlam ifade edip tesir meydana getirebiliyor. Kalpten kalbe, gönülden gönüle olan bağ biraz da sağ beyinden sağ beyine olan bağdır ve aslında kalp gözüyle görülebilir. Ve biz kalpten konuşunca duyuyor ve duyurabiliyoruz.


Bir twitter kullanıcısı şöyle yazmıştı: “Ablam oğlunun her yaramazlığında modern bir anne olarak uzunca konuşuyor. Çocuk o kadar bıktı ki, geçen ‘Anne, n’olur beni döv, daha fazla konuşma’ diyor.” Bir modern zaman babası olarak ben de kendimi çoğu zaman bu halde bulduğumu farkediyorum. Sol beyin iş başında. Sürekli düşünüyor, analiz ediyor, hesaplıyor ve sonra konuşuyor da konuşuyor. Halbuki hayata sağ beyin iletişimi ile başlıyoruz. Yakınlık kurmak, halden anlamak, zamanlamasına dikkat etmek, senkronize olmak, gerektiğinde mizah kullanmak, duyguları takip etmek gibi birçok sağ beyin işlevini çabucak unuttuğumu görüyorum. Sağ beyine ya hiç gelemiyorum ya da gelince çok kalamıyorum. Bu eksikliği ve açıklığı ise daha fazla konuşarak telafi etmeye çalışıyorum.

Artık biliyoruz ki, değişmek ve motivasyon için bilgi yetmiyor. Çok fazla şey biliyoruz, ama değişmekte çok zorlanıyoruz. Her yerden yağan bilgi sağanağı altında yaşıyoruz, ama bu yağmur bizi ıslatmıyor. Dr. Allan N. Schore’un harika ifadesiyle terapi ‘konuşma tedavisi’ değil, ‘iletişim tedavisi’dir; dolayısıyla, sol beyinle sadece konuştuğumuzda ilişki ve iletişim halinde olmuyoruz. Söylediklerimizin karşımızdakinde makes bulması ancak güvende olduğunu, ilişkinin samimi olduğunu, konuşmak kadar dinlemeye de hazır olduğumuzu, bir hesap ve çıkar ilişkisi gözetmediğimizi ortaya koyduğumuzda, yani sağ beyin fonksiyonlarını da işin içine kattığımızda mümkün oluyor. Bu da plan ve hesabîlikle değil, hasbîlik ve samimiyetle olabilecek birşey.


Çok konuşuyoruz, olmuyor. Daha çok konuşuyoruz, yine olmuyor. Bu sefer daha da çok konuşuyoruz. Halbuki konuşmayı sadece kelimelerle değil samimiyet, empati, güven, açıklık, hesapsızlık ve dinlemeyle de yapabileceğimizi gördüğümüzde daha çok duyan ve duyulan olacağız. Hatta bazen dinleyerek daha çok konuşabildiğimizi farkedeceğiz.


Sol beyni sağ beyinle, konuşmayı dinlemekle, aklı kalple, hesabı samimiyetle dengeleme; ayrıklık ve bölünmüşlüğümüzü birleşme, bütünleşme ve iletişimle tamamlama zamanı. Belki o zaman anlatmaktan yorulduklarımızı ve yorduklarımızı dinleyerek, daha kolay anlatacağız. Dinleyerek dinlenecek, muhatabımızı daha az yoracağız.



ÖZETLER


Sağlıklı bir beyin herhangi bir işlevinde her iki beyin lobunu birlikte kullanır ve bu iki lob arasında sürekli ve anlık bilgi alışverişi olur. İnsanların sağ beyinli ve sol beyinli olarak ayrıştıkları fikri ise popüler bir efsanedir ve yanlıştır.


İlişki ve iletişim hayatlarımızın merkezinde. Hayatın ilk yıllarda sözsüz olan ilişki ve iletişimimiz konuşmayı öğrendikçe ve kelimeler ağzımızdan dökülmeye başladıkça yerini sözlere bırakıyor. Bir süre sonra da çoğunlukla sadece sözle konuşuyor oluyoruz.


Duygu bekleyene yorum, empati bekleyene çözüm, kalbimizi görmeyi isteyene aklımızı gösteriyoruz. Sözlerin ötesinde ve öncesinde olması gereken bağlar, bağlam, emniyet, güven, samimiyet, nezaket, merhamet gibi sağ beyin özellikleri olan birçok erdemi ise görmezden geliyoruz. Oysa öncelikle ihtiyacımız olan şey ilişki, iletişim ve duygu.


Sol beyin hep iş başında. Sürekli düşünüyor, analiz ediyor, hesaplıyor ve sonra konuşuyor da konuşuyoruz. Yakınlık kurmak, halden anlamak, zamanlamasına dikkat etmek, duyguları takip etmek gibi birçok sağ beyin işlevini ise unutmuş gibiyiz. Bu eksikliği ve açıklığı daha fazla konuşarak telafi etmeye çalışıyoruz.


Çok konuşuyoruz, olmuyor. Daha çok konuşuyoruz, yine olmuyor. Bu sefer daha da çok konuşuyoruz. Halbuki konuşmayı sadece kelimelerle değil samimiyet, empati, güven, açıklık, hesapsızlık ve dinlemeyle de yapabileceğimizi gördüğümüzde daha çok duyan ve duyulan olacağız.



Alıntı:


Burada Van Gogh’un kendi portresini görüyorsunuz. İntiharından bir yıl kadar önce. Sizden istediğim, yüzün iki tarafını fark etmeniz. Yüzün sağ tarafı, sol beyin tarafından kontrol edilir. Sol tarafı ise sağ beyin tarafından kontrol edilir. Baktığınızda iki farklı yan olduğunu görüyorsunuz. Baktığınızda beyniniz bir bütün algılar ve bilinçli olarak farkında değilizdir.


İki sağ yanı bir araya getirdiğinizde şunu alıyorsunuz. Düz ama asıl sorun...


İki sol yanı, bilinçdışı tarafı bir araya getirdiğinizde ne görüyorsunuz? Burada intihar var.



bottom of page