top of page

Bizim Lumbuzdan Korona

HAKAN YALMAN


Koronavirüs olarak adlandırılan SARS-CoV2 ve oluşturduğu Covid-19 hastalığı 2019 yılından beri insanlığı belki de iki dünya savaşından daha fazla etkileyecek bir sürecin içine aldı. Virüs ve beraberinde gelişen olayların insanlık tarihi, ekonomi, bilim ve teknoloji, sosyoloji ve psikoloji açısından çokça değerlendirildiği ve yorumların yapıldığı gözleniyor.

Bu tablo içinde, çok net gözüken ama belki bir o kadar da görünmez olan ve manevi bir aydınlığın lumbuzumuza yansıttığı çarpıcı bir tablo var.


Bu süreçte Çin’den ya da Hindistan’dan bir virüs türünün insan bedeni dışında yaşama kabiliyeti çok sınırlı ve kısa ömürlü olmasına rağmen hızla çoğalarak elden ağıza, elden ele ve ağızdan ağıza ne kadar hızla yayılabildiğini ve aylar içinde dünyanın tamamına ulaşabildiğini gördük. Bunu görmemizi sağlayan turnusol kâğıdı, virüsün olumsuz etkileriydi. Virüsün bulaştığı insan sayısı, hastalanan insan sayısı ve dünya genelindeki ölüm sayısı, sadece bir virüsle dünya üzerindeki yapının nasıl değiştirilebileceğini ortaya koymuş oldu.


Bu durum, aynı zamanda gücün acz ve fakr ile doğru orantılı biçimde ortaya çıkabilecek örneklerin çok çarpıcı olanlarından biriydi. Bilme, sahip olma, silah kullanabilme ve kas gücü gibi özelliklerden çok uzak olan bir virüsün bunların hepsine çok üst düzeyde sahip olduğunu zanneden insanoğluna bu boyutta etki ediyor olması, varlık ve hayat kurgumuzu tekrar gözden geçirmemize yol açacak çok çarpıcı örneklerden biri oldu.


Farklı bir boyutta, koronanın içlerinden sadece biri olduğu milyonlarca virüs ve bakterinin dünyaya ve hayata etkilerini görme imkânını sağladı. Bu virüsler ve bakteriler de, aynen koronavirüs gibi, çok kısa zamanda ve farklı yollardan tüm yerküreye ulaşma kabiliyetine sahip olmalılar. Bu durumda, hayat dediğimiz şey ve canlı adını verdiğimiz yapılarla ilgili idrakimiz değişiyor; bu virüslerin her birinin üzerinde bir tabaka teşkil ettiği cansız varlıklar da hayat tanımının içine giriyorlar.

Sadece kendi bedenlerimize baktığımızda, eski bilgiyle on trilyon hücrenin kendi organlarımıza ait olduğu, bedenimizde bulunan yüz trilyon hücrenin ise bakteri ve virüslerden oluştuğu verileri önümüze çıkıyor. Yeni bilgiyle ise, organlarımız otuz trilyon hücre, bedenimizdeki bakteri ve virüsler de kırk trilyon hücre barındırıyor. Her hâlükârda ev sahipleri azınlıkta, misafirler çoğunluğu teşkil ediyor.

İşin ilginç yanı, her insanın parmak izi gibi, farklı bir bakteri ve mikroorganizma çeşitliliği var. Buna mikrobiyota deniyor ve bu mikroorganizmaların oluşturduğu devasa genetik altyapıya da mikrogenom deniyor. Bir de tabloya diğer canlı türleri ve cansız varlıkların yüzeyini donatan mikroorganizma görüntüsünü eklediğimizde, akıllara durgunluk verecek bir bilgi arkaplanı keşfediyor ve bunun yeryüzündeki bütün astronomik, sosyolojik, biyolojik, coğrafi ve jeolojik hareketliliklerle akışını farkediyoruz. Koranavirüsün akışıyla gördüğümüz, Wuhan’da ilk virüse yakalanan insanla şu an yoğun bakımda solunum sıkıntısı yaşayan insan arasındaki hayat bağı, milyonlarca bakteri ve virüsün aracılığıyla yeryüzünün her unsurunu diğer bütün unsurlarla bağlantılı hale getiriyor. Bu da bir dünya ruhu ve dünyadaki tekliğin görülmesi için bir pencere açıyor. Aslında ayrıştırdığımız şeylerin sadece kendi algımızda ayrıştığını, gerçekte yeryüzünde ve varlık âleminde bütüncül bir yapının ve tekliğin olduğunu ortaya koyuyor.

Kimbilir, önümüzdeki yıllar kâinatın genelinde böyle bir hayat birlikteliğinin aracısı olan ve gezegenler, hatta galaksiler arasında bu türden bağlantılar oluşturan henüz tanımlanmamış farklı mikroorganizmaların keşfine gebedir belki de...


bottom of page