MEHMET KAPLAN

Şu dünya hayatı herkes için aynı sürmüyor. Bir tarafta zevk, sefa, refah ve barış varken başka bir tarafta hüzün, elem, fakirlik, savaşlar, âfetler, salgınlar var. Birileri ekmeği, suyu israf ederken, başka birileri ekmeğe ve suya ulaşmak için nice mücadeleler veriyor. Savaş bölgelerinde insanların, özellikle çocukların sadece evleri değil, hayalleri de yıkılıyor.
Sadece evini, yakınlarını değil, bazı uzuvlarını da kaybedenleri var. Onların hayata tutunmaları ve gülümsemeleri vicdan sahibi her insan için önem arzediyor olsa gerek.
İyilik hikâyeleri yazmak isteyen insanların çabaları ile ortaya çıkan ve 2011 yılında İstanbul’da kurulan Uluslararası Doktorlar Derneği (AID), insanî ve İslamî değerlerden yola çıkarak, sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğu coğrafyalarda, savaş ve afet bölgelerinde yaşayan insanların yanında olmayı kendine amaç olarak belirlemiş, 2570’ten fazla gönüllüsü ile 45’ten fazla projeyi tamamlayan AID, kurulduğu günden bugüne yarım milyondan fazla ihtiyaç sahibi insana ulaşmış durumda.
Dr. Mustafa Yılmaz bu durumu, “İnsanî ilkelere sadık kalarak iyiliği yayma amacıyla hareket ediyoruz. İnsanları mutlu etmek, daha insanca bir yaşama kavuşmalarını sağlamak için çaba gösteriyoruz. Zor şartlar altında yaşayan insanların yüzü güldüğünde biz de kuruluş amacımızı yerine getirdiğimiz inancıyla ferahlıyoruz” şeklinde ifade ediyor.
Uluslararası Doktorlar Derneği (AID) kurulduğu andan itibaren “ahlakîlik, güvenilirlik, gönüllülük, şeffaflık ve özgünlük” kavramlarını etik-değer ve ilke olarak belirlemiş. İnsan onurunu korumayı ahlakî ilke olarak benimsiyor. Yardımdan önce güvenin esas olduğu inancıyla hareket ediyor.
Uluslararası Doktorlar Derneği Yönetim Kurulu üyesi Dr. Mustafa Yılmaz ile derneğin kuruluş hikâyesini, yapılan faaliyet ve projeleri, savaş ve âfet bölgelerinde yaşanan sıkıntıları ve şahit olduğu dramları konuştuk.
Uluslararası Doktorlar Derneği ne zaman kuruldu? Kısaca kuruluş süreci ve hikâyesinden bahseder misiniz?
Uluslararası Doktorlar Derneği’ni (AID) 2011 yılında İstanbul’da kurduk. Bir yardım kuruluşu olarak kurulan AID, yeni iyilik hikâyeleri yazmak isteyen insanların çabaları ile ortaya çıktı. Sahip olduğumuz değerler bizi üretmeye teşvik ettiğinden, biraraya gelmemiz ve bir çatı altında toplanmamız hepimiz için bir şükür vesilesi oldu. Dünyanın birçok bölgesinde hizmetlerimizi gönüllü sağlık çalışanlarımız ile yürütürken, birarada olduğumuz için hamdetmeye devam ediyoruz.
Derneğin kuruluş amacı ve faaliyet alanları nelerdir? Kaç ülkede faaliyet gösteriyor?
Uluslararası Doktorlar Derneği (AID) olarak faaliyetlerimizi, imkânsızlıklarla mücadele edilen bölgelerde yaşayan insanlara tıbbi yardım ve desteklerde bulunma amacıyla gerçekleştiriyoruz. Tüm dünyada tıbbi yardım ve destek ihtiyacı olan insanlara ulaşmayı ilke ediniyoruz. İnsanî ve İslamî değerlerden yola çıkarak, sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğu coğrafyalarda ve âfet bölgelerinde yaşayan insanların yanında olmayı kendimize görev sayıyoruz. Uluslararası Doktorlar Derneği (AID) olarak 2570’ten fazla gönüllümüz ile 45’ten fazla projeyi tamamlayarak bugüne kadar yarım milyondan fazla ihtiyaç sahibi insana ulaştık.
Ortez-Protez Projesi çerçevesinde, Kuveyt Zekat House kuruluşunun desteği ve İHH İnsani Yardım Vakfı ile birlikte yüksek teknolojili merkezlerimizde uzuv kaybı yaşayan insanlar için ortez-protez üretiyor ve uyguluyoruz. Dünya Katarakt Projesi ile sağlık hizmetlerinin yetersiz kaldığı coğrafyalarda, görme yetisini kaybetmiş insanlar için katarakt ameliyatları gerçekleştiriyoruz.
Bir diğer önemli projemiz olan EMT’de, Dünya Sağlık Örgütü ile EMT Type 1 klasifikasyonu kapsamında acil müdahale ve ortez-protez alanında saha donanımı olan bir ekip kurmak için çalışmalara devam ediyoruz. Mülteci ve Ev Sahibi Topluluklar için Sosyal Uyum ve Koruma Faaliyetlerinin Geliştirilmesi Projesiyle Federal Alman Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı (BMZ) ve Avrupa Birliğinin İnsani Yardım Kurumu (ECHO) finansmanıyla, Alman Uluslararası İşbirliği Kurumu (GIZ) ile birlikte kadınlara eğitimler düzenlemekteyiz. Kanserli Çocuklara Destek Projesinde İHH İnsani Yardım Vakfı ile birlikte tedavi görmekte olan çocukların ailelerine sosyal destek sağlamak için projeler gerçekleştiriyoruz. Anne-Bebek Destek Projesinde ise sağlık hizmetlerine erişim sorunu bulunan anne adaylarının muayene, tahlil ve doğum süreçlerine destek sağlamak için faaliyetler yürütüyoruz.
Savaş bölgelerinde nelerle karşılaşıyor, nasıl faaliyetler yapıyorsunuz?
Savaş bölgelerinde dünyanın en zor durumda olan insanları yaşıyor. Savaşın getirdiği korku ve acı ikliminde hayatta kalmaya çalışan insanlar bir yandan da fakirlikle, hastalıklarla mücadele ediyor. Zaten savaş halinde çok zor olan hayat, yaralanan ya da hastalanan insanlar için daha da zorlaşıyor. Bombalı saldırılarda küçücük çocuklar zarar görüyor. Biz onlara tıbbi yardım götürerek hayata tutunmaları için destek olmaya çalışıyoruz. Örneğin daha bebekken kolunu kaybeden ve psikolojisi çok kötü olan bir çocuğa protez hizmeti sağlayarak mutluluğuna ortak oluyoruz. Savaş bölgelerinde böyle çok acı hikâye var, inşaallah o anları yaşayan insanların yüzünü biraz olsun güldürme niyetiyle faaliyetlerimize devam ediyoruz.
Savaş bölgelerinde öncesi ve sonrasını karşılaştırdığınızda nasıl bir durum ortaya çıkıyor? Şahit olduğunuz ve çok etkilendiğiniz olaylardan bahseder misiniz?
Savaş psikolojisi hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar ağır bir travma. Elbette yoksulluk ve hastalıklar da insan hayatını çok olumsuz etkiliyor, ama savaş bunların hepsini perçinleyen bir korku atmosferi oluşturuyor. Beni en çok çocukların yaşadıkları etkiliyor. Daha yedi yaşında göçük altında kalan Taha’nın hikâyesi, hep zihnimin bir köşesinde. Öldü zannedilen, sonra göçük altında bulunan, ama kangren olduğu için kolu kesilen Taha’ya protez hizmeti sağladık. Beni etkileyen bunun gibi pek çok hikâye var. Yaşanan bu acıların izlerini silmeye, iyilik hikâyelerine dönüştürme gayretindeyiz.
Böyle bir derneğin ortaya çıkmasına ve bahsedilen faaliyetleri yapmaya sizleri sevkeden motivasyon nedir?
Bu faaliyetler, herşeyden önce inancımızın bir gereği. Bu yüzden hiç yorgunluk hissetmiyor, hep daha iyisi için çalışıyoruz. İnsanî ilkelere sadık kalarak iyiliği yayma amacıyla hareket ediyoruz. İnsanları mutlu etmek, daha insanca bir yaşama kavuşmaları için çaba gösteriyoruz. Zor şartlar altında yaşayan insanların yüzü güldüğünde biz de kuruluş amacımızı yerine getirdiğimiz inancıyla ferahlıyoruz. Taha ve onun gibi binlerce çocuğun çocukluklarını yaşayabilmesi, yüzünün gülmesi, arkadaşlarıyla koşarak oyun oynayabilmesi bizim için çok önemli bir motivasyon kaynağı. Savaşın ortasında kalan kadın, çocuk, hasta ve yaşlı mağdurların durumlarını elimizden geldiğince iyileştirmeye çalışıyoruz.
Derneğin etik değer ve ilkelerinden bahseder misiniz?
Kuruluşumuzdan itibaren ahlakîlik, güvenilirlik, gönüllülük, şeffaflık ve özgünlük kelimelerini sahiplenerek faaliyetlerimizi gerçekleştiriyoruz. İnsan onurunu korumayı ahlakî ilke olarak kabul ediyor, yardımdan önce güvenin esas olduğuna inanıyoruz. Herhangi bir karşılık beklemeden, gönüllülük esasıyla yaptığımız faaliyetleri görülebilir, gözetlenebilir ve ilgili taraflara açık bir şekilde yürütüyoruz. Bu ilkelerle kendi tecrübe ve birikimlerimizi birleştirerek yola iştiyakla devam ediyoruz.
Gönüllü olarak çalışan bir topluluksunuz. Yapılabileceklerin ne kadarına yetebiliyorsunuz? Büyümek için neler yapıyorsunuz?
Her yeni gün aramıza yeni gönüllüler katılırken bağışçılarımız da artıyor. Projelerimizde yer alan, gören, takip eden insanlar bu iyilik hikâyelerinden etkileniyor ve gönüllü ya da bağışçı olarak katılarak onu büyütüyor. Böylelikle her geçen gün daha çok yol arkadaşı ve daha güçlü bir inançla projelerimizi yürütüyoruz. Partnerlerimiz ve bağışçılarımız da bize destek oluyor. Onlar sayesinde daha sağlam adımlar atabiliyoruz. Yardıma ihtiyacı olan herkesin yanına ulaşmak için imkânlarımızdan, gönüllülerimizden, tecrübemizden en verimli şekilde faydalanmayı sürdürüyoruz.
Birçok projeniz var. Bunlar içerisinden Ortez-Protez projesi özellikle öne çıkıyor gibi gözüküyor. Bu projeyi biraz anlatır mısınız?
Ortez-Protez projesi, uzuv kaybı yaşayan savaş mağdurlarının ihtiyaçlarını karşılamak için Yüksek Teknolojili Ortez-Protez Yapım ve Uygulama Merkezimizde yürütülen faaliyetimiz. Taha’nın biraz önce anlattığım hikâyesi, bu projenin bir örneği. Taha’ya İstanbul’da protez işlemi yapıldı, ama artık İdlib’de de bir merkezimiz var. Kuveyt Zekat House kuruluşunun desteğiyle, İHH İnsani Yardım Vakfı ile birlikte İstanbul, Şanlıurfa, Hatay-Reyhanlı, Cerablus ve İdlib’de hizmet vermekteyiz.
Yakın zamanda EMT çalışmalarınızı duyurdunuz. Bu konu neden önemli? Hedefleriniz nelerdir?
EMT; âfetler, salgınlar veya diğer acil durumlarda can kaybını azaltmak ve uzun süreli sakatlığı önlemek için hastaları tedavi eden bir grup sağlık personelinden oluşuyor. Ülkemizde böyle bir ekibin kurulması ve dünya genelindeki çağrılara cevap verebilmesi çok önemli. Uluslararası Doktorlar Derneği (AID) olarak bu alanda ülkemizdeki ilk sivil yapının kuruluşunu gerçekleştiriyoruz. Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı bir şekilde eğitimlerimiz sürüyor. Gönüllülerimizle birlike standart yeteneklerin üzerine ortez-protez tecrübemizi de ekleyip ayrıcalıklı bir ekip kurmayı hedefliyoruz.
Uluslararası Doktorlar Derneği adına Açıkdeniz dergisine teşekkürümü bu vesileyle ifade etmek isterim. Kıymetli okurlar faaliyetlerimiz hakkındaki gelişmelere, bağış seçeneklerine ve gönüllü olarak katılabilecekleri projelerimize ilişkin tüm detaylara aidoctors.org adresinden erişebilir, iyilik hikâyeleriyle umudu büyütme yolculuğumuza eşlik edebilirler.
ÖZETLER
Savaş bölgelerinde dünyanın en zor durumda olan insanları yaşıyor. Zaten savaş halinde çok zor olan hayat, yaralanan ya da hastalanan insanlar için daha da zorlaşıyor. Bombalı saldırılarda küçücük çocuklar zarar görüyor. Biz onlara tıbbi yardım götürerek hayata tutunmaları için destek olmaya çalışıyoruz.
Daha yedi yaşında göçük altında kalan Taha’nın hikâyesi, hep zihnimin bir köşesinde. Öldü zannedilen, sonra göçük altında bulunan, ama kangren olduğu için kolu kesilen Taha’ya protez hizmeti sağladık. Yaşanan bu acıların izlerini silmeye, iyilik hikâyelerine dönüştürme gayretindeyiz.
Savaş psikolojisi hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar ağır bir travma. Elbette yoksulluk ve hastalıklar da insan hayatını çok olumsuz etkiliyor, ama savaş bunların hepsini perçinleyen bir korku atmosferi oluşturuyor. Beni en çok çocukların yaşadıkları etkiliyor. Savaş bölgelerinde böyle çok acı hikâye var.
Taha ve onun gibi binlerce çocuğun çocukluklarını yaşayabilmesi, yüzünün gülmesi, arkadaşlarıyla koşarak oyun oynayabilmesi bizim için çok önemli bir motivasyon kaynağı. Savaşın ortasında kalan kadın, çocuk, hasta ve yaşlı mağdurların durumlarını elimizden geldiğince iyileştirmeye çalışıyoruz.
Kuruluşumuzdan itibaren sahiplendiğimiz kelimeler ahlakîlik, güvenilirlik, gönüllülük, şeffaflık ve özgünlük. İnsan onurunu korumak, temel ahlakî ilkemiz. Yardımdan önce güvenin esas olduğuna inanıyoruz. O yüzden, gönüllülük esasıyla yaptığımız faaliyetleri görülebilir, gözetlenebilir ve ilgili taraflara açık bir şekilde yürütüyoruz.