İSMAİL LATİF HACINEBİOĞLU

Çelişmezlik ilkesi, bir akıl ilkesi olarak, bir varlığın kendisi dışında bir şey olamayacağı anlayışına dayanır. Varlık ve bilgi anlayışına dayalı çelişmezlik ilkesi, aslında ilk ve temel ilke kabul edilmesi gereken özdeşlik ilkesi ile birlikte anlamlıdır. Bir varlığın ancak ve ancak kendisi olmak zorunda olduğunu ifade eden özdeşlik ilkesi, çelişmezlik ilkesini de zorunlu olarak ortaya çıkarır.
Yani, A eğer sadece ve sadece A olmak zorunda ise, bu A, A dışında başka bir şey olamaz. A’nın ‘A dışında’ bir şey olamaması, A’nın kendisi ile çelişememe zorunluluğunu beraberinde getirir. Buna kısaca ‘Çelişmezlik’ adı verilir.
Herhangi bir varlık açısından, bir nesnede, zâtta, isimde, sıfatta, durumda (şe’n), fiilde, yani kavram ve hüküm açısından herhangi bir var olmayı ifade eden bir mahiyette, ‘kendi’si ile çelişememesi zorunluluğu vardır. Aklın bunu açık ve zorunlu olarak tespit etmesi gerekir. Aklın çelişmemeyi her kavram ve hükümde araması, bazen de bunda yanılması aklın en temel özelliklerinden bir olarak görülebilir. Bu ilkeye insan tabiatı, fıtratı, yaratılış özellikleri de hatırlanarak bakıldığında, zihin ve varlık arasında bir uyumsuzluğun olmamasına çalışıldığı ya da bu uyumu sağlamaya çaba sarfedildiği görülür.
Bununla birlikte, tüm ifade ve iddiaların oluşturduğu anlam ve hükümler çelişmeme durumunun ‘bilinme’sine dayanır. Çünkü zaten durum bundan ibaret olmalıdır. Bu bilme sürecinde bir çelişmenin olmaması gerektiği, Çelişmezlik ilkesi üzerinden söylenebilir. En azından düşüncede ulaşılması gereken nokta, zihinde ve dilde bu ilkenin sağlandığını, sağlama almaktır. Bu şekilde mantık açısından tutarsızlığın oluşmamasını apaçık zihinde ve dilde sağlayan bu ilkedir.
Çelişmezliğin ontolojik ve epistemolojik olarak nasıl arandığı ve sağlandığı kadar, uygulamalarının ahlaki ve estetik karşılıklarını da takip etmek gerekir. Günlük hayatta ‘çelişki’ kavramı üzerinden kullanılan anlam, ilkesel olarak ‘o, o olamaz’ zorunluluğuna dayanır, ya da ‘O, O olmamalıdır’, çünkü bunun ‘imkân’ı yoktur. ‘İmkân’ olmayışı, zorunlu olarak ‘Çelişmezlik’e dayanır. Bu durum gözardı edildiğinde en temel bir mantık yanlışı gerçekleşmiş olur. Doğruluk, tutarlılık ve geçerlilikle ilgili zihinsel, dilsel ve hakikat ilişkisi takip edilemez duruma gelir.
Çünkü çelişmezlik, mantıksal doğru, tutarlı ve geçerli olan ifade, iddia ve yargıların temelinde aranıp apaçık bilinmesi gereken bir ilkedir. Kavram ve yargı açısından yapılacak Çelişmezlik ilkesi denetimi, sorgulaması, hatta hesaplaşması düşünme sürecinin ilk oluşumundan başlayarak devam eder. Böylece bu ilke, bir mantık yanlışının zihni ve dili çelmesini ilk andan son adımına kadar önlemeye çalışır.
ÖZET
Mantık açısından tutarsızlığın oluşmamasını zihinde ve dilde sağlayan, Çelişmezlik ilkesidir. O yüzden, mantıksal doğru, tutarlı ve geçerli olan ifade, iddia ve yargıların temelinde bu ilkenin aranıp apaçık bilinmesi gerekmektedir.