MUSTAFA SAİD İŞERİ

“Yere düşmekle cevher sâkıt olmaz kadr ü kıymetten”
—Namık Kemal, Hürriyet Kasidesi
Her yıl bir sultan gibi teşrif eder. Yerkürenin yarısı ve insanlığın beşte biri itaati altına girerek süratle büyük bir inkılâp yaşar. Belki şehadet-gayb ve mülk-melekût âlemlerinin maneviyat ikliminde de bir bahar yaşanır.
Teşrifi ile şehir değişir; caddesi ve trafiğiyle, pazarı ve alışverişiyle, camisi ve cemaatiyle… İklim değişir; atmosferiyle, güneşi ve bulutuyla, rüzgârı ve serinliğiyle... Toplum değişir; huzuruyla, emniyetiyle, yardımlaşmalarıyla, sofralarıyla... Ve insan değişir; nefsi, aklı, kalbi ve vicdanıyla, saygısı, tahammülü, cömertliği ve diğergâmlığıyla, ahlakı ve ibadetleriyle…
Evet mübarek Ramazan ayıdır gelen. Şehr-i Ramazan bereketi ve nuraniyetiyle öyle bir gelir ki, ömre ömürler katar. Biri bin yapan, bir ömre bin ömür katan bir tılsımdır, bir sihirdir Ramazan.
Ramazan bir ayımızı değiştirir değiştirmesine, lâkin sonrasında ne kalır bizde? Bu mübarek ayda yaşanan değişim ve dönüşümlerin onbir aya nüfuz etmesidir aslolan. Bunun için ise değişim ve dönüşümlerin derinden gerçekleşmesi ve kalıcı olması elzemdir. Aksi takdirde her yıl iple çektiğimiz ancak bir an önce bayrama erişmek isteyerek tükettiğimiz bir nostaljinin ötesine geçmeyecek Ramazanlarımız. Öyleyse hayatımıza dair plan yapmalıyız; başarmak istediğimiz ciddi kararlar almalıyız. Mesela bu yıl Kur’an’dan zarafet ve nezaket ahlakını devşirebilme çabasına girebiliriz. En başta hayatı ıskalayan, kaba, ezbere ve sıradan, emir kipindeki dua dilimizi değiştirebiliriz. İlahi huzura yönelişimizde daha zarif, nazik ve edepli bir hal, tavır ve üslup arayışına girebiliriz. Bunu başardığımız oranda elbette insaniyetimiz ve diğer tüm ilişkilerimiz de dönüşüm yaşayacaktır.
Ramazan-ı şerif, Üstad Bediüzzaman’a göre “saltanat-ı rububiyet-i ilahiyeye karşı ubudiyet-i beşeriyenin resmigeçit yapmasına en parlak, kudsî bir bayram hükmündedir.” Yani Ramazan ayında görkemli bir kulluk şöleni yaşarız. İlahi merasime kulluk madalyaları ve rütbeleriyle bir kabul ediliş gerçekleşir. Bu kabul anı ise olabildiğince hayvaniyetten sıyrılarak melekiyete bürünmeyi gerektirir. Diğer bir ifadeyle insanın, şerefine yaraşır bir şuuru, zarafet ve nezaketi takınarak ilahi huzura kabul davetine icabet etmesi beklenir.
Ramazan-ı şerif kulluk şuur, zarafet ve nezaketinin en güzel hallerine bürünmek suretiyle Yaratıcımıza bir muhatabiyet fırsatıdır. Bu muhatabiyetin kemalini bulması ise insanın hem kendini hem de Yaratıcısını daha iyi tanımasıyla mümkün olabilir. Tanışıklık arttıkça sevgi ve saygı da, teveccüh ve anlayış da ziyadeleşir, derinleşir. Bu bağlamda Cafer-i Sadık hazretlerinin yaklaşımı gerçekten çok öğreticidir. Kendisine “Bize ne hâl oldu ki dua ediyoruz, fakat duamız kabul edilmiyor?” diye bir soru yöneltilir. Onun cevabı ise ezber bozucudur: “Çünkü siz tanımadığınız bir Zâta dua ediyorsunuz.”
Peki tanıdığımızı zannettiğimiz Yaratıcımızı ciddi bir merakla gerçekten nasıl tanıyabiliriz? Elbette en başta O kendisini bize nasıl tanıtmışsa o tarzda. Kâinatın Ezeli Sultanı, kendini mucizevî sözleri olan Kur’an-ı Kerim’inde zâtı, şe’nleri, sıfatları, isimleri, fiilleri ve eserlerindeki tecellileriyle, bilmemizi istediği tüm detaylarıyla tanıtmıştır. Kur’an-ı Hakîm’de yüzün üzerinde ilahi isim geçiyor. Bu anlamda Yaratıcımızı tanımanın (marifetullah) önemli bir aşaması Esma-i Hüsnasını Kur’an’dan talim için çabalamaktır. Kur’an’ın öğrettiği tarzda hem kendimizde hem de kâinatın her âleminde ilahi isimlerinin yansımalarının farkındalığıyla yaşam sürmeyi başarmaktır.
Allah’ı tanıdıkça kendimizi de tanımaya başlarız. Zira küçük bir kâinat olan insan Allah’ın isimlerinin odak noktasıdır. İlahi isimlerin renkleri (sıbgatullah) varlığımızı, bedenimizi ve iç âlemimizi baştan başa boyar. Ruhumuz, yeteneklerimiz ve ahlakımızın şekillenmesi de ilahi isimlerin yansımalarıyla gerçekleşir. Resul-i Ekrem aleyhissalâtu vesselamın “Ahlakın en güzeli Allah’ın yüce ahlakıdır” demesi ve “Allah’ın ahlakı ile ahlaklanın” tavsiyesi üzerinde bu bağlamda ne kadar tefekkür etsek yine de az. Bu nebevi tavsiyeyi hayat ilkesi edinen İmam Gazali’ye göre insaniyet mertebelerinde yükseliş için Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak elzemdir. Yani Esma-i Hüsnanın yansımalarına ayna olunduğu ölçüde güzel ahlak inkişaf etmektedir.
İlahi isimlerin yansımalarındaki güzellikler insanda ahlaki faziletleri, nezaket ve zarafeti netice verir. Allah; Rahmân ve Rahîm’dir. Bu isimlerin tecellisi olan merhameti ve şefkati kuşanmak da güzel bir ahlaktır. Allah, Kerîm ve Cevad isimleriyle sonsuz ikram edici ve cömertlik sahibidir. İnsanın da kıymetşinas, cömert ve eli açık olması ahlaki güzelliklerdir. O; Alîm, Aziz, Hakîm, Halîm, Sabûr, Afuv, Gaffâr, Hak gibi isimlerin sahibidir. Bu isimler ise ilim, irfan, izzet, tevazu, şeref, hikmet, hilim, sabır, affetme, hakperestlik gibi nice ahlaki güzelliklerin kaynağıdır.
Mesela temizlik gibi bir ahlak güzelliğini Kuddüs isminin bizde yansıması şuuruyla hayatımıza aksettirebilsek çok farklı bir dünyamız olabilir. Gökyüzü ve yıldızların temizliğinden atmosferin berraklığına, yerkürenin nezafetinden kanımızın ve hücrelerimizin paklığına kadar kâinatın her köşesinde geçerli bir hakikat olarak bu güzel ahlakı içselleştirebilsek, bu bilinci edinebilsek, “Lütfen yere çöp atmayın” veya “Bulmak istediğin gibi bırak” türünden levhalara ihtiyacımız kalır mı? Ev hanımlarından işyerlerindeki emektarlara kadar temizlik işlerini nitelikli bir tarzda yapanlar bu bilinçle işleriyle meşgul olsalar elbette meşguliyetlerinden apayrı bir keyif alırlar. Zira temizlik bir angarya, bir yük olmaktan çıkarak Kuddüs isminin yansımalarının güzelliklerine mazhariyet olarak görülecektir. Her iş ve meslek sahibi meşguliyetlerine bu perspektiften bakabilir. Mesleğinde hakim olan Esma-i Hüsna’yı ve yansımalarını keşif yolculuğunun heyecanını ömrü boyunca yaşayabilir.
Allah’ın bütün güzel isimlerinin tecellilerini önce kâinat tefekkürlerimizle keşfetmek, sonrasında ise ibadetlerimizdeki izdüşümlerinin bilincine varmak ve ahlakımızı bu manada derinleştirmek gibi çok büyük ve bitmeyen bir ödevimizin olduğu da söylenebilir. Mesela Adl isminin her varlık üzerindeki mührü dengeli, ölçülü ve planlı yaratılışlardır. Adl ismi aynı zamanda namazımızı tadil-i erkân ile vakti vaktinde kılmamızı da gerektirir. Ahlakımızda ise hem âdil olmayı hem de ruhsal dengemizi ve istikamet üzerine hareket etme şuurunu netice vermelidir. Mesela Kayyûm ismi atom altı parçacıklardan gökada süper kümelerine kadar herşeyi her daim faal kılar, durgunluktan ve ataletten kurtarır. Namazımız da manası, sözleri ve fiilleri ile çok dinamiktir, kıyamdan secdeye ilahi huzurda faal bir tavır sergilenir. Kayyûm isminin hayatımıza ve ahlakımıza bakan yönünde ise şevkle, usanmadan çalışmak, tembellik etmemek, yenilenmek, tazelenmek şeklinde birçok yansımasından bahsedilebilir.
İlahi isimlerin güzellikleriyle ahlaklanmanın en kestirme yolu ise sünnet-i seniyyedir. Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselamın sünneti güzel ahlakın ve edebin zirvesidir. Sünnet-i seniyye bütünüyle asalet, incelik, kibarlık, nezaket ve zarafetin tonlarını taşır. Resul-i Ekrem aleyhissalâtu vesselam Allah’ın yüce ahlakını Kur’an’dan en mükemmel bir tarzda öğrenip hayatının her detayına aksettirmiştir. Buna binaen Fahr-i kâinatın (a.s.m.) ahlakı Kalem sûresinde (68:4) “Sen elbette yüksek bir ahlâk (hulukun azîm) üzeresin” denilerek övülür. Ahzâb sûresinde (33:21) ise Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikreden kimseler için onun ahlakının en güzel bir örnek (üsvetün hasenetün) olduğu hatırlatılır. Bu manada ahlak-sünnet-esma-i hüsna ilişkisi üzerinde derin tefekkürlere çok ihtiyacımız var.
Özetle insaniyet cevherimiz çok kıymetli ilahi bir ikram ve ihsan. Bu cevherimizi nitelikli bir tarzda işlemek ve kıymetlendirmek için mücevher işçiliğinin titizliği ve özgünlüğü hassasiyetini taşımamız gerekiyor.

ÖZETLER
Kur’an-ı Hakîm’de yüzün üzerinde ilahi isim geçiyor. Bu anlamda Yaratıcımızı tanımanın önemli bir aşaması O’nun güzel isimlerini Kur’an’dan talim için çabalamaktır. Kur’an’ın öğrettiği tarzda hem kendimizde hem de kâinatın her âleminde ilahi isimlerinin yansımalarını görmek ve bunun farkındalığıyla yaşamaktır.
Allah’ı tanıdıkça kendimizi de tanımaya başlarız. Zira küçük bir kâinat olan insan Allah’ın isimlerinin odak noktasıdır. İmam Gazali’ye göre insaniyet mertebelerinde yükseliş için Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak elzemdir. Yani esma-i hüsnanın yansımalarına ayna olunduğu ölçüde güzel ahlak inkişaf etmektedir.
İlahi isimlerin güzellikleriyle ahlaklanmanın en kısa yolu sünnet-i seniyyedir. Peygamberimiz, Allah’ın yüce ahlakını Kur’an’dan en mükemmel bir tarzda öğrenip hayatının her detayına aksettirmiştir. Ahlak-sünnet-esma-i hüsna ilişkisi üzerinde derin tefekkürlere çok ihtiyacımız var.