
Zorunluluk (zaruret) bir varlığın ve onun bilgisinin ‘öyle’ olması gerekliliğini ontolojik ve epistemik bir zeminde temellendirmektir. Mantıkta ‘modalite’ ya da yeni kullanımı ile ‘kiplik’ tartışmaları, bir kavramın veya önermenin ‘zorunlu-mümkün-muhal’ olma durumunun belirlenmesini ifade etmektedir. Burada esas olan, doğruluk değerinin dayandığı hakikatin ‘zorunlu’luğu üzerinde bir incelemedir.
Kiplik, bir kavramın hakikatinin hangi anlam dünyasına ait olduğunun tespitine çalışırken, önermede ise hükmün hakikatinin zorunluluğuna dair belirlemenin aranmasıdır. Doğruluk değeri açısından o kavram ve önermenin zorunlu olarak hakikat ile nasıl bir mutabakat sağladığı bulunmalıdır. Bu uyumun ne olduğunun ‘bilinmesi’ genel olarak mantıksal zorunluluğun aranmasının ilk aşamalarındandır. Doğru ile yanlış burada ayrışmaya başlar. Zorunluluk açısından bir hayal ile hakikatin karışması ya da bu durumun bilinememesi, akıl yürütme süreçlerinin tamamına etki eden yanlışlara yol açacaktır.
Zorunluluk, bizatihi o kavrama ait anlamın varlığı ve bilgisinin ‘başka’ bir şey olamamasıdır. Eğer başka bir şey, başka bir hal, başka bir anlam ve hüküm de varlık ve bilgi açısından doğru olabiliyor ise ‘mümkün’ olarak adlandırılmaktadır. Mümkünlük, zorunluluk ile tam bir zıtlık, tezat oluşturmaktadır. Zorunlu olan mümkün olamaz, mümkün olan zorunlu sayılamaz. İmkânsız ise ‘zorunlu olarak olamamayı’ ifade ederken yine bir zorunluğu göstermektedir. Bu zorunluluğu aklen gerektiren durum bizatihi o anlam ve hükmün kendinden kaynaklanır. Varlık ve bilgi açısından zihinde ve dış dünyadaki müşahede ve tecrübe de o kavram ve yargının ‘öyle’ olmasını gerektirmekte, göstermekte, hatta aklen dayatmaktadır.
Ontolojik zorunluk ve ona ait bilgiye dayanan epistemik zorunluluk ‘birlikte’ bu zorunluluğu sağlamaktadır (hangisinin öncelenmesi gerektiği/rüçhaniyeti ayrı bir konudur). Ontolojik ve epistemik zorunluluk tesbit ve teyid edildiğinde ortaya çıkan durum, tasdik ve uygulanmasını sağlayacak ahlaki zorunluluğu belirlemektedir. Bu noktada ahlaki zorunluluk ontolojik ve epistemik zorunluluk ile zihinde ve uygulamada inşa edilmiş olacaktır. Bu inşa gerçekleştiğinde ise estetik zorunluluk aranmaya başlanacaktır.
“Daire yuvarlaktır” önermesi, özü ve bu öze dayalı tanımı gereği zorunlu bir önermedir. Akıl sezgi ve tecrübe ile dairenin varlığının—zihinde de olsa—yuvarlak olmasının ontolojik olarak zorunlu olmasını tesbit ve teyid eder. Bu ontolojik durumun bilgisi de epistemik olarak daire ve yuvarlaklık ilişkisi (izafet-nispet) üzerinden oluşur. Yani ‘daire’ ‘böyle var olduğu için,’ kavramsal olarak bilgisi de bu ontolojik duruma dayalı olarak meydana gelmektedir.
Dairenin yuvarlak olduğunun temellendirilmesinin onun özü ve tanımı gereği zorunlu olduğu kabul edildiğinde ise ‘ahlaki zorunluluk’un gerçekleşmiş olduğu düşünülebilir. Artık bu dairenin en tamamlanmış/kâmil anlam ve hükmüne ulaşabilme çabası ve süreci de estetik zorunluluğa ait bir durumdur. Bu ‘zorunluluk’un zihinde ve dilde takibi mantık üzerinden yapılacaktır. Çünkü mantıksal açından bu süreci kesintisiz, aksaksız ve eksiksiz sürdürmek gerekmektedir. Hakikate uyumlu bir ‘zorunluluk’ durumunun kavramda ve önermede nasıl gerçekleştiği veya gerçekleşememesine ait sorgulama, mantıksal hiçbir aşamada gözardı edilmemelidir.