top of page

“İyi işler yapmaya bak!”

ÜMİT ŞİMŞEK


Bir gün bir adam Resûlullah’a (s.a.v.) gelerek “Yâ Rasûlallah, biz Cahiliyet ehliydik, putlara tapar, çocukları öldürürdük” dedi ve şöyle devam etti:

“Benim bir kızım vardı. Ona seslendiğim zaman sevinçle bana koşardı. Bir gün yine onu çağırdım. O da geldi. Beraberce yakınlardaki bir kuyunun yanına vardık. Onu elinden tutup kuyuya attım. ‘Babacığım, babacığım!’ diye yalvarışı hâlâ kulaklarımda çınlıyor.”

Bu sırada Resûlullah’ın gözleri yaşla dolmuştu. Toplulukta bulunan bir adam, “Yeter artık, Resûlullah’ı üzdün” dedi.

Resûlullah ise “Bırak, adam içine dert olmuş birşeyi soruyor” dedi. Sonra da adama dönüp “Sen sözüne devam et” dedi.

Adam anlatmaya devam etti. O anlatırken Resûlullah’ın gözyaşları sakalından süzülmeye başlamıştı. Sözünü bitirince ona şöyle buyurdu:

“Allah Cahiliye devrinde olup bitenleri bağışlamıştır. Sen şimdi iyi işler yapmaya bak.”


* * *


Adamın anlattıklarını dinlerken evlâdını “Babacığım” feryatları arasında ölüme fırlatan babanın, baba eliyle katledilen kız çocuğunun, bir de kıssada adı geçmediği halde bütün bunların üstünde bir evlât acısı yaşadığında şüphe olmayan annenin acılarını birden Resûlullah’ın nasıl yaşadığına dair ayrıntılara hadiste rastlamıyoruz, zaten buna ihtiyaç da hissedilmiyor. Resûlullah’ın sakallarından aşağı süzülen gözyaşları herşeyi anlatıyor. Hatta, daha fazlasını da anlatıyor:

Evlâdını eliyle öldürmüş bir babanın yıllar sonra yaşadığı pişmanlık da besbelli Resûlullah’ın farkedip hissettikleri arasında ki, adamın sözünü kestirmiyor ve kendisini ağlatan hikâyeyi sonuna kadar dinliyor. Arkasından da acıklı hikâyeyi mutlu sona bağlayan müjdeyi veriyor:

“Allah Cahiliye devrinde olup bitenleri bağışlamıştır.”

Ondan sonrası ise, bu dini en umutsuz insanlar için dahi ucu açık bir gelişim sürecine çeviren büyük formül:

“Sen şimdi iyi işler yapmaya bak.”

Geçmişte takılıp kalmak yok. Ah’lar ile, vah’lar ile kendini yiyip bitirmek yok. Fakat çaba var, çalışmak var, azim var, sebat var. Ne zaman bir üzüntü, bir yeis, bir karamsarlık basacak gibi olsa, hemen yüzünü geleceğe dön. “Sen şimdi iyi işler yapmaya bak.” Şu dakikada, şu anda yapabileceğin şeyi yap.

Bundan daha olumlu, insana hayat enerjisi aşılayan, en çorak toprakları yeryüzünün en verimli arazisine çeviren bir hayat formülü düşünülebilir mi?


* * *


Ardında nice pişmanlıklar bırakan ve pek çok kimseye hayatı zehir etmek istidadı taşıyan büyük olaylardan birisi de, yenilgiyle sonuçlanan Uhud savaşıydı. Aslında bu Müslümanların zaferiyle sonuçlanmak üzere olan bir savaştı. Ne olduysa, bir grup askerin Resûlullah tarafından verilen kesin talimata aykırı hareket etmesiyle oldu ve Müslümanlar yetmiş kadar şehit vererek savaşı mağlup bitirdiler.

Âl-i İmran sûresinin önemli bir bölümü bu mağlubiyeti konu alır. Fakat bu konudaki âyetlerin üslubunda dikkat çeken özellik, azarlama ve tehditten uzak objektif bir durum tahlilinin yanısıra, teselli ve teşvik içermeleridir. Bu âyetler, Müslümanların başına gelen musibetin aynı zamanda mü’minlerle münafıkları birbirinden ayırt eden bir sınav olduğuna ve mü’minlerin günahlarından arınmalarına vesile teşkil ettiğine dikkat çekmiş, ayrıca “Allah kusurunuzu bağışladı, Allah mü’minlere karşı pek lütufkârdır, kaybettiğiniz şeye veya başınıza gelene esef etmeyin, mü’minlerin ecrini Allah asla zayi etmeyecek” şeklindeki ifadelerle, bir yandan onlara nerede hata yaptıklarını gösterirken, diğer yandan da onları geçmişin tecrübeleriyle donanmış olarak geleceğe cesaret ve şevkle yönelmeye hazırlamıştır. Bu arada en dikkat çekici bir nokta ise şu olmuştur:

Resûlullah’ın sahabilere karşı şefkatli tutumunu âyet-i kerime ‘Allah’tan bir rahmet eseri’ olarak onaylamakta ve Allah elçisine onlarla istişareye devam etmesini emretmektedir. Oysa Allah’ın elçisi zaten savaş öncesindeki istişarelerde kendi reyini terkederek onlara tâbi olmuş ve zahirî sebeplere bakılırsa mağlûbiyet bir bakıma bu sebeple meydana gelmişti:


“Allah’tan bir rahmet sayesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer sen kaba ve katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp gitmişlerdi. Onları affet, onların bağışlanmaları için dua et ve işlerinde onlarla istişare et. Azmettiğinde de yalnız Allah’a dayan. Çünkü Allah kendisine tevekkül edenleri sever.”


Sonuç: Bu derslerin ışığında, mü’minler salim bir düşünce ile durum muhakemesi ve nefis muhasebesi yapabilmişler ve böylece enerjilerini geçmişe eseflenmekle tüketmeksizin dosdoğru geleceğe yöneltip bir daha asla mağlubiyet yaşamamışlardır.


* * *


İnsanların üzerinde iz bırakan iyi ve kötü davranışların en yoğun şekilde yaşandığı alan, aile hayatıdır; dolayısıyla bu husus, aile hayatıyla ilişkili yönüyle de araştırmalara konu teşkil etmiştir. Bu araştırmaların en ünlülerinden birinde Amerikalı psikolog John Gotmann geçimsizlikten şikâyetçi çiftler ile ilgili şöyle bir sonuca vardı: Eşler arasında bir olumsuz davranışın etkisi, ortalama beş olumlu davranışla telâfi edilebiliyor!


Tabii bu, ağızdan çıkan her söz ve sergilenen her davranışın aynı ölçekte sonuç verdiği anlamına gelmiyor. Bazı sözlerin etkisi nisbeten çabuk kaybolurken, daha fazla incitici davranışlar ortalamanın çok üzerinde bir güce sahip telâfi davranışlarına ihtiyaç gösteriyor. Ama Gottman’ın gözlemleri, tek bir olumlu söz veya davranışın hiçbir ölçekte telâfi için yeterli sonuç vermediğini göstermeye yetiyor.


Daha sonraları buna benzer bir araştırmayı Roy F. Baumeister de eşler arasındaki iyi ve kötü günleri sayarak yaptı ve sağlıklı yürüyen ilişkilerde bir kötü günü ortalama dört güzel günün dengelemesi gerektiği sonucuna vardı.

Bu sonuçları daha geniş ölçeklerdeki genel davranış ve ilişkilere teşmil ettiğimiz zaman, herhangi bir toplulukta ilişkilerin sağlıklı ve huzurlu bir şekilde yürüyebilmesi için, olumlu davranışların olumsuz davranışlardan en az dört-beş kat ileride cereyan etmesi gerektiğini söyleyebiliyoruz. Aynı durum, bireylerin kendi iç âlemlerinde, özel duygu ve davranışlarına da herhalde benzer ölçekte yansıyor olmalıdır. Resûlullah, yıllar önce küçük kızını kuyuya atarak öldüren adamı “Allah Cahiliye devrinde olup bitenleri bağışlamıştır” sözüyle ceza endişesinden kurtarırken, içindeki yangını söndürmek için de işte bu yolu göstermiş ve ona “Sen şimdi iyilik yapmaya bak” buyurmuştur. Tabii ki o yara üç-beş iyilik yapmakla kapanacak bir yara değildi; ama adam sürekli olarak iyilik üretme konumuna geçtiğinde, bu iyilikler bir yandan onun iç âlemini düzene koyarken, diğer taraftan da iyiliklerin muhatabı olan insanların hayatını ve dolayısıyla dünyayı güzelleştirecekti. Bu ise, herhalde “Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir” hakikatinin bir açılımı olsa gerektir.


İşte kişinin gerek iç âleminde, gerekse dış âlemde verdiği bu sonuçlar sebebiyle olsa gerektir ki, Kur’ân, insana tövbe ve istiğfar kapısını açarken, diğer taraftan da “İyilikler kötülükleri giderir” buyurmak suretiyle çok geniş ve bereketli bir gelişim imkânını ona sunmuştur. Gerçekten de “İyilikler kötülükleri giderir” şeklinde tanımlanan bu ilâhî yasa, sonsuz iyiliğe kabiliyetli bir yapıda yaratılan insanı iyilik ve güzellik üretmeye âdeta bağımlı kılan bir formüldür. Bu formül, beşeriyetimizin bir başka icabı olan kusurlarımıza bakıp hayıflanmak yerine gözümüzü iyilik kapısına çevirir ve yakamızı bir türlü bırakmayan hatalarımızı işlemeye doyamayacağımız iyilik ve güzelliklerle telâfi etmeye bizi sevkeder. Böylece, yaşama alanlarımızı, işlenen hataların bile iyiliklere vesile olduğu bir dünyaya çeviririz. “Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki, siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi giderir ve yerinize günah işleyip de Allah’tan bağışlanma isteyen bir topluluk getirir ve onları bağışlardı” buyururken, Allah’ın elçisi belki de bu anlamı kasdetmişti, kimbilir?


Hataların iyiliğe vesile olması, hata kapısının da, tövbe kapısının da her zaman açık olmasını gerektirmektedir. Onun içindir ki, dergâh-ı ilâhîye tövbe ile başvuran bir kula daha önce bu hakkını kaç defa kullandığı sorulmaz. Allah’ın elçisi, “İstiğfar eden kimse, günde yetmiş kere günahına dönse de günahında ısrar etmiş olmaz” buyurmak suretiyle, dergâh-i ilâhîde her bir kula sınırsız sayıda başvuru hakkını taahhüt etmiştir.

Şu kadar var ki, bu ayrıcalık kuldan da benzer bir davranış ister. “Hizmetçimi kaç defaya kadar affedeyim?” diye soran kimseye Allah’ın elçisi “Günde yetmiş defa” cevabını vermiştir.


Gerçi bu bize ilk bakışta gücümüzü aşan bir fiyat olarak görünebilir. Ama unutmayalım, ister defalarca affetmek suretiyle, ister daha başka şekillerde olsun, insanlara karşı her gün tekrar tekrar iyi ve güzel davranışlarda bulunurken, aslında kendi hatalarımızı örtmüş ve onları güzelliklere çevirmiş oluyoruz.

Bu dünya meydanında sürekli bir gelişime talip olarak kendimizi arındırırken bir yandan da dünyayı güzelleştirmeyi bize öğreten âlemlerin Rabbine yerin ve göklerin güzellikleri sayısında hamd ü senâlar olsun.

bottom of page