top of page

Hayat | Hakan Yalman

Hayat, canlılık diye tanımlanan gözlemin ötesinde bir anlamı ifade ediyor gibi.

Doğmak, büyümek, gelişmek ve ölmek gibi haller üzerinden anlaşılmaya çalışılan hayatın varlıkla bağında daha derin uzantılar hissediliyor. Hareket, entropiye karşı durabilme gibi bağlantılar üzerinden yapılan tanım arayışları da hayatla bağlantılı fikir, bilinç, sanat ve estetik gibi sonuçları anlatmaktan çok uzak. Diğer taraftan hayat planında çok net gözüken bir beslenme döngüsü ve beslenme zinciri yine bu gerçekliğin merkezinde yer alan bir işleyişi ifade ediyor.


Eğer kâinatın başlangıcı Büyük Patlama ise, şu anki gözlemlerde geçmişe dair çıkarımlarımız, sürecin hayatın netice vermek üzere işlediğini ortaya koyuyor. Yani işin temelinde var olduğu düşünülen çekim kanunu, elektromanyetik kanun, zayıf nükleer kuvvet ve kuvvetli nükleer kuvvet; bunlar etrafında şekillenen tüm işleyişler hayat sonucuna yöneliyor. Sanki hayat varlığın arka planındaki kuşatıcı bir gerçekliğin görünür hale gelecek şekilde varlığa yansıması. Üstelik görünmesi için gerekli ‘görmek’ fiili de hayatla bağlantılı, belki de hayatın bir sonucu. Sanki sistem kendine yönelecek bir bakışı inşa etmek üzere işliyor. Bu bakış, sistemi anlamlı hale getiriyor. Hayat gerçekliği üstüne bina edilen bakmak, görmek, anlamak, fikretmek, güzelliği hissetmek, sevmek, aşkın olana ve öteye yönelmek gibi sonuçların ortaya çıkışı ile tüm sistem anlamını buluyor olmalı. Uzay-zaman bağlantısı içinde ve sınırlılığında bakıldığında bunları görmek mümkün olmazken, hayat eksenli bir varlık tanımında sistemin kendisini anlamlandırmak üzere işlediğini görmek mümkün olabiliyor.

Sanki bilimler ve gözlemcilerin varlığa bakışında ve maddeye anlam arayışında sadece dış gözlemlerle değil, iç dünyada yaşanan tercihlerle de bakmak gerekiyor. Bilimsellik adı altında varlık-hayat bağlantısı içinde ortaya çıkan tecrübeleri gözardı etmek varlığı, hayatı ve bizzat insanı bağlamından koparmak anlamına geliyor gibi. Bu ise bilimler ve gözlemcilerin sadece işleyişini tarif edip varlığı hissedişlerden ve anlamlardan uzak hale getirmelerine yol açıyor olabilir. Sonuç ise, hayat gerçekliğinin tüm detayları ile gözardı edildiği bir kâinat tanımı içinde çok ciddi anlam krizleri ile karşılaşmamız olsa gerek.

Bu durumda insanlığın ortak aklı ve kollektif hissediş boyutundaki insanlık krizleri sadece ekonomi, tarih, iktidar, yönetim gibi kavramlarla değil, daha ön planda varlığın ve hayatın doğru tanımlanmaması ile bağlantılı olabilir.

bottom of page