BEKİR BERK SIRIM

Yeşil ‘natapaku tavşanı’nı avlamak isteyen avcılar hazırladıkları kafese tavşanın ancak girebileceği kadar bir delik açar, içerisine de natapaku tavşanının çok sevdiği havuçlardan bolca koyarlarmış. Bu kafesleri ormanın çeşitli yerlerine bıraktıktan sonra iki gün bekleyen avcılar, her seferinde avladıkları tavşanlarla köylerine geri dönerlermiş.
Bu başarılı avlanma metodunun taktiği ise oldukça basitmiş: Tavşan havucun kokusunun cazibesine kapılarak küçük delikten girer, doyana kadar yer, ancak yemekten şişen karnı nedeniyle girdiği delikten çıkamaz. İçeride bolca havuç bulunduğundan acıktıkça yer, yedikçe de bu kurtulamama hali sürer. Sonunda avcı gelerek tavşanı alır ve bu metot ilelebet çalışmaya devam eder.
Bu durumdan bir hisse çıkarmak istediğimizde, maalesef en başta avcı değil natapaku tavşanı olduğumuzu belirtmemiz gerek. Günlük hayatımızda bizleri cezbeden birçok haram lezzet var. Bu lezzetlerin birçoğuna ulaşmak ise günümüzde oldukça kolay. İlk kez de olsa bir harama giren kişi aslında şeytanî bir kafese adımını atıyor. Maalesef bu kurnazlıkla kurulan kafesten çıkmak ise girmek kadar kolay değil. Şeytanî bir zekânın ürünü olan bu kafesten kurtulmak isteyen kişinin karşılaştığı iki büyük sorun var: her tadışta kafesten çıkmayı ötelemek ve havucun—yani haramın—hemen yanıbaşında olması.
Bir günaha girdiğimizde ruhsal olarak yara aldığımızı, buna müptela olduğumuzda ise manevi olarak hastalandığımızı hissederiz. Bu hastalığın belirtileri çok çeşitli olmakla beraber, bazıları şu şekildedir: Amellerimizden aldığımız lezzet azalır, ibadetlerdeki ciddiyet kaybolmaya başlar, kötümser/karamsar ruh hali süreklilik kazanır, “ben artık adam olmam” ümitsizliği filizlenir, olaylara karşı hissizleşilir, hedefsiz ve amaçsız bir yaşama adım atılır. Tüm bunlar, tavşanın kafese girmekle özgürlüğünü avcıya teslim etmesi gibi, insanın da şeytanın kafesine girdiğinde cüz’î iradesini nefsinin eline teslim etmesinden kaynaklanan ‘kısıtlanmışlık sancıları’dır.
İradesini sağlıklı kullanamayınca insan haram döngüsüne girer, harama girdikçe dışarı çıkamaz, çıkamadıkça da yeniden harama yönelir. Bunun neden olduğu ümitsizlik hali ve kısır döngüden kurtulmanın çaresi ise, bu döngüyü kırmaktır. Tavşan yemeyi bıraksa şişkinliği, yani yediklerinin etkisi ortadan kalkar ve böylece ‘girdiği gibi’ bu kafesten çıkmayı başarır. Evet, bu ‘günah-zone’dan çıkış bir günde olacak birşey değildir. Fakat bir süreç sonucunda dayanarak, direnerek ve yüzünü aldatıcı havuçlardan çevirerek girdiği delikten dışarı çıkması mümkündür.
Bu kurtuluşun önündeki en büyük engellerden biri, havucun yanıbaşımızda bulunması, yani haramın her çeşidine ulaşmanın oldukça kolay olması. Ancak buna karşı da döngüyü kırmakta bize yardım edecek iman, ibadet, ihlas ve dua gibi güçlerimiz mevcut. Bunların ne olduğu ve nasıl bize yardımcı olacağının metodunu Rabbimizin Kitabında, Peygamberimizin sünnetinde ve onlardan ilhamla yazılmış eserlerde bulabiliriz. Ama önceliğimiz durum tesbiti ve teşhisi vakit kaybetmeden yapmak olmalıdır.
Meselenin özüne dair bir cümle ile sözlerimi tamamlamış olayım: Sürekli dua ve ümit ile Cenab-ı Hak’tan af, mağfiret ve inayet istenmesi kişiyi her türlü günah-zone’dan çıkarabilir. Ayrıca Allah isterse ve hikmeti gerektirirse her türlü günah kafesini de tamamen ortadan kaldırarak kullarını mevcut halden daha güzel bir hale sokabilir.
“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.”
“Ey kalpleri halden hale çeviren Allahım, kalbimi dinin üzere sabit kıl!”
ÖZET
Tavşan yemeyi bıraksa şişkinliği ortadan kalkar ve böylece ‘girdiği gibi’ kafesten çıkmayı başarır. İnsan için de ‘günah-zone’dan çıkış bir günde olacak birşey değildir. Fakat bir süreç sonucunda, direnerek ve yüzünü aldatıcı havuçlardan çevirerek girdiği delikten dışarı çıkması mümkün...