top of page

Güç Kimde?

ADNAN ŞİMŞEK


Pehlivan da olsak, bir mikroba tuş olacak kadar güçsüzüz.


Trilyoner de olsak, laboratuvarda bir nar tanesini, hatta onun çekirdeğini, hatta bir hücresini, bir hücre zarını bile yapmaktan aciziz.


Ne göklere, ne yağmurlara, ne rüzgârlara sözümüz geçiyor, gücümüz yetiyor.


Fezada akıp giden dünya denilen uzay gemisinde canlılar için gerekli olan ve güçlerinin yetmediği sayısız dengeler bizim değil, Allah’ın eseri.


Tabiattaki eserlerini araştırmak, incelemek, anlamak, kanunlarını kavramak, fayda üretecek neticeler için gayret etmek, alınteri dökmek ise insan olmanın gereği ve hepimizin görevi.


Tabiattaki işleyişe bakınca görüyoruz ki; su, toprak, hava, güneş, birbiriyle yardımlaşmasa bitkilerin varlığından söz edilemezdi. Bitkilerin olmadığı bir dünyada hayvanlar yaşayamazdı. Vücut hücrelerimiz birbirinin yardımına koşturulmasa, dokulardan, organlardan, elimizden, kulağımızdan, beynimizden bahsedilemezdi.


Bir zamanlar, bu işleyişin farkında olan güçlüler zayıflara yardımcı oldu. Zenginler fakirlere karşı kendini borçlu hissetti, onları gözetti, kolladı. Haklı olanın güçlü olduğu dönemlerde insanlar huzurlu ve mutlu oldu.


Güçlü olanın haklı sayıldığı dönemler de yaşandı. İnsanın insanın kurdu olduğu dönemler...


Sosyal hayatta huzur için gerekli olan adaletin rafa kaldırıldığı zamanlar da oldu. Hukuk, ‘büyük sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağı’ idi. Güçlü olan, her türlü zulmü yapabilirdi, güçsüzlerin iliğini emebilirdi. Kendisi gibi düşünmeyenler aptaldı, haklı olmalarının bir değeri yoktu ve her türlü zulüm onlara reva idi. “Hayat bir mücadeleden ibarettir,” böylelerin kanunuydu. Bu sarhoşluğu yaşadıkları müddetçe zayıfların gözyaşlarını kadehlerinde yudumlayanların vicdanları bu yüzden rahattı.


“Hayat mücadeledir” düsturu hayatın merkezinde yer alınca, insanlık bir uçurumun kenarına doğru ilerliyordu. Boğuşmak, çarpışmak, hadde ve hakka tecavüz, güçlünün hakkıydı buna göre. Güçlü olan haklıdır, diyen için norm da, normali de buydu çünkü.


“Güçlüyüm, yaparım” diyen zihniyet, insanlıktan uzaklaşıp sırtlanlarla yarışır oldu. Hindistan’daki İngiliz yönetiminde 7 milyon insan açlıktan öldü. Belçika Kongo’sunda 10 milyondan fazla Afrikalı öldürüldü. Milyonlarca siyahi, köle tacirleri tarafından öldürüldü veya satıldı. İrlanda nüfusunun yarısı açlıktan öldü. Dünya savaşlarında 100 milyondan fazla insan öldü. Hiroşima, Orta Doğu, Afganistan, Doğu Türkistan ve gözyaşının kana karıştığı, zulmün taçlandırıldığı nice ülkelerde vicdan sahiplerinin içini parçalayan acılar yaşandı. Yerküredeki mazlumların âhı arşı inletiyor hâlâ...


Hedef menfaat, hayat mücadele olunca, ‘hak’ değil ‘iktidar’ hayatın merkezinde durunca, tarihin kaydettiği ve kayıt altına girmeyen zulümler ‘normal’di. Bazı insanlar ve canavarlar gücü kendilerinde vehmettikçe, her yeri dalga dalga zulümat kaplıyordu. Güçlüler bunları yaparken, bir taraftan da “Hayat mücadeledir” diye kitaplar yazılıyor ve bu felsefi temel üzerinden yapılan zulümler meşru gösterilmeye çalışılıyordu. Propaganda etkisinde kalanlar da az değildi. Tabiatın işleyişinde yardımlaşmanın, işbirliğinin temel, haklı mücadelenin gerek unsur olduğu gözardı ediliyordu.


Aklını kullanan, vicdanının sesini işiten insanlık, gücün kimde olduğunu gösterinceye kadar zulümler devam edecek. Nefsiyle, şeytanla ve şeytanın yardakçıları ile mücadelede, haksızlığa direnmekte birbiriyle yardımlaşmanın değerini iyiler kavrayıncaya kadar gözyaşı dinmeyecek. Ancak Allah’tan başka herşeyden ilahlık vasfını kaldırınca, hangi şartlar altında olursa olsun insan hür olacak, hür kalacak.


“Göklerin ve yerin yaratılmasında, gecenin ve gündüzün değişmesinde, insanlara faydalı şeylerle, denizde akıp giden gemilerde, Allah’ın gökten su indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, her türlü canlıyı yeryüzüne yaymasında, rüzgârları sevk etmesinde ve gökle yer arasında Allah’ın emrine boyun eğmiş bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk için nice deliller vardır.”

(Bakara, 2:164)



ÖZET


Aklını kullanan, vicdanının sesini işiten insanlık, gücün kimde olduğunu gösterinceye kadar zulümler devam edecek. Ancak Allah’tan başka herşeyden ilahlık vasfını kaldırınca, hangi şartlar altında olursa olsun insan hür olacak, hür kalacak.



bottom of page