top of page

DUYGULARIN FİZİĞİ

HAKAN YALMAN


Bilim gerçeklik arayışını maddi alan üzerinde sürdürdüğü için pek çok şeyi ilgi alanı dışına taşıma durumunda kalıyor. Mesela sevgi konusunu ele alalım. Einstein’dan sonra teorik fiziğin en parlak ismi kabul edilen Stephen Hawking’in BBC spikerinin “Fiziğin sevgi konusundaki tanımı nedir?” sorusuna verdiği cevap, ‘bu konunun fiziğin alanına girmediği’dir. Bu konular, ancak felsefe ve edebiyatın konusudur ona göre.



Aslında bu durum fiziğin partikül, kütle, enerji, kanunlar, uzay ve zaman alanlarıyla sınırlı çalışmalarının varoluşu izahtaki yetersizliğini de ortaya koyuyor. Temelini partiküllerin teşkil ettiği bir kâinatta elbette insanın temelinde de aynı altyapı var ve elbette insan için de fiziğin alanına giren işleyişler olmalı. Ancak varlık katmanlarının en üstünde beyinle bağlantılı olarak ortaya çıkan duyguların temelinde fizikî titreşimlerin ötesinde bunları ortaya çıkaran derin kanunlar olsa gerektir. Bilimin, özelde fiziğin ‘metafizik’ adlandırması ile duyguları alanı dışına itmeye çalışması, onu içinde sevginin de yer aldığı hayatı ve varlığı doğru tanımlamaktan hayli uzak hale getiriyor.


Oysa varlığın arka planında esîr, sicim, membran gibi zeminlerin mevcudiyetine dair ipuçları, daha derin bir arka plana işaret ediyor. Belki de duygular şeklinde bahsettiğimiz gerçekliğin derinliğinde, fizik biliminin verilerine de danışabilecek bir arka plan var. Bu temel fizikî gerçekliğin, varlığın en üst katmanı olan insanın beyninde peptitler şekline dönüşüyor olma ihtimali çok yüksek.


Temelinin ve ana meyvesinin sevgi olduğu düşünülen bir evren algısında, varlığın temelini duygular oluşturabilir. Bu duyguların temelini teşkil eden sevgi, kâinatın temel yapı taşı ise, Hawking’in teorisinin aksine ‘sevgi’ edebiyat ve felsefeden önce fiziğin en temel konusu, varlığın en temel gerçekliği olsa gerektir.


bottom of page