top of page

Öncelikler Fıkhı

EDANUR BİÇİCİ


Din, toplulukların yüzyıllar boyunca kalplerinde taşıdıkları bir mücevher gibidir. Parlaklığının saçtığı ışıkla, toplulukların yollarını bulmaları için bir kılavuz niteliği taşımıştır. Yalnız yol gösterici bu kılavuz bellibaşlı kurallar eşliğinde insanlara yol gösterebilmektedir. Bu kuralların içerisinde kesin olan hükümler olduğu gibi, öyle yoksa böyle mi olmalı diye kesin karar veremediğimiz konular da mevcuttur.




Kesin hükümlerin sözkonusu olmadığı bu gibi durumlarda dinimizde devreye fıkıh girmektedir. Fıkhın usul ve kuralları, amellerin büyük günah, küçük günah, şüphe ve mekruh şeklinde sınıflandırılması gibi konularda bellibaşlı alimlerce hüküm verilmesini sağlar.


Yaşadığımız yüzyılda fıkıh alanında en yetkin isimlerden olan Mısırlı âlim Yusuf el-Karadavi, ak ile karayı ayırmamıza yardımcı olan önemli eserler vermiş bir isim. Eserlerinden biri de, Öncelikler Fıkhı adlı çalışmasıdır.


Bu eseri incelemeden önce, yazarı hakkında kısa birkaç bilgiye bakalım: Karadavi on yaşına varmadan Kur’an’ı ezberlemiş, temel eğitimlerinden sonra üniversite eğitimini 1954 yılında el-Ezher üniversitesinde tamamlamış. Bu üniversitenin Usuli’d-din Fakültesinde Kur’an ve Sünnet İlimleri bölümünde önce yüksek lisansını, 1973 yılında ise doktorasını tamamlamış. Doktoradan sonra Mısır başta olmak üzere birçok Arap ülkesinde önemli görevler üstlenmiş. Gençliğinin ilk yıllarında İhvan-ı Müslimîn (Müslüman Kardeşler) hareketine katılan Prof. Karadavi, mücadeleci bir İslâm âlimi olarak birkaç kez hapse de girmiş. Önemli ve hassas dinî konularda eserleri bulunan Karadavi’nin birçoğu Türkçe dahil pek çok dünya diline çevrilen 150’ye yakın eseri bulunuyor. Bu eserlerin en önemlilerinden biri, onun kavramlaştırması olan başlığıyla meşhur olmuş Fıkhu’l-evleviyyât, yani Öncelikler Fıkhı adlı eseri.


Kitap biz Müslümanların öncelikler fıkhına olan ihtiyacından bahsederek başlıyor. ‘Öncelikler fıkhı’ tabirini kavramlaştıran Karadavi, bu tabirle verilecek hükümlerin adaletin değer ve amellerle ilgili şaşmaz ölçüsüyle sıraya konulması gerektiğini kastediyor. Buna göre, öncelikler fıkhının esası şudur: “Takdim hakkı olan öne alınır, geri bırakılması gereken geri bırakılır, küçük meseleler büyütülmez, önemli olan basite alınmaz.”


Toplumumuz adına konuşacak olursak, bizler bilgi sahibi olmadan akıl süzgecinden geçirmeden fetva vermeye meraklı bir topluluğuz. Doğduğu evin dinle ilgili itiyadlarını norm olarak kabul edip ‘yapılması zorunlu’ diye görerek, alışagelmiş kuralları uygulamaya programlıyız. Ancak yazının başında da bahsettiğimiz kalplerimizde bulunan mücevherin işlev görmesi, tahkiki iman yolunda öğreneceklerimize bağlı. Bizleri Yaratıcımıza götüren bu dünya yolunun aydınlanması kalplerimizdeki inanç ile doğru orantılı: “İlmin ışığından ve fıkhın rehberliğinden mahrum olmak, ameller arasındaki sınırları eritir.”


Kişinin ruhundan geldiği gibi inanmasına alan açmalıyız. Din, inanç gibi kavramlar bizlerin bildiğinden daha geniş çaplı olup, bellibaşlı kurallarla sınırlı kalmamıştır. Örneğin namaza yeni başlayan bir arkadaşımıza şu hareketi yanlış yaptın veyahut duanın şu kısmı yanlış gibi sürekli aşağı çeken ve heves kırıcı konuşmak kişiyi teşvik etmekten çok uzaktır. Elbette kişiye yanlışları söylenmeli ve doğrusu gösterilmelidir. Ancak güzellikleri görmek yerine kişiye kibrimizin karıştığı duygularla gitmek Müslümanlığın gerekli kıldığı karakter değildir. Karadavi de kitabında bu konudan bahsediyor ve kişilerin daha önemsiz hususlar üzerinde durduğunu örneklerle anlatıyor: “Saat sol kola mı yoksa sağ kola mı takılır?


Gömlek ve pantolon yerine beyaz elbise giymek vacib midir, sünnet midir? Masada yemek yemek, yemek yerken sandalyede oturmak, kaşık çatal kullanmak kâfirlere benzeme hükmüne girer mi girmez mi?” Bu tür konulara harcanan mesai toplum olarak gelişimi yavaşlattığı gibi, asıl önemli olandan bizi alıkoyuyor. İslam bilmeye, bilime, gelişmeye açık bir dindir. Müslüman sorgulamaz algısı da başlıbaşına yanlıştır. Müslüman sorgular. Öğrenmek için sorgular, öğretmek için sorgular, İslam’ı daha fazla yüceltmek için sorgular, halkını mağdur etmemek adına sorgular. Yaratıcının verdiği irade ve düşünme kabiliyetini kullanmamak, ezbere yaşamak, irade ve düşünme gücüne sahip olmayan bütün varlıkların kul hakkına girmektir dersek yanlış bir söz söylememiş oluruz.


Ezbere yaşamak demek, çocukluğumuz başta olmak üzere öğrendiklerimizi, bize öğretilenleri sorgulamadan yaşamaktır. Kitabın ismi ve konusu sözkonusu olduğunda ise, fıkıh ilmine önem vermemek, önem vermeyi geçelim daha kelime anlamını bilmemektir. Karadavi kitabında bir temel ilke olarak Peygamberimizin zorlaştırmadığından aksine kolaylaştırdığından bahsediyor. Ebu Mes’ud el-Ensarî’den nakledildiğine göre, bir adam gelip “Yâ Rasûlallah, ben filan adamın namazı uzatması yüzünden sabah namazından geri kalıyorum” deyince, Hz. Peygamber o kadar kızmış ki, Ebu Mes’ud “Ben onun hiç o gün kızdığı kadar kızdığını görmedim” diyor. Sonra da şöyle buyurmuş Peygamber Efendimiz: “İçinizden nefret ettirenler var. Hanginiz insanlara namaz kıldırırsa hafif tutsun. Z ira cemaatin içerisinde zayıflar, yaşlılar ve ihtiyaç sahipleri vardır.” Demek ki, bir önceliğimiz bu. Dinimiz zorlaştırarak ve ürküterek değil, kolaylıklarla ve sevdirerek yaşanır ve yaşatılır.


Karadavi, Öncelikler Fıkhı’nda amellerimizin önceliklerinden de bahsediyor. Amellerin dereceleri ve kıymetleri farklılık gösterir. Sahih hadislerden birinde şöyle buyurulmuştur: “İman yetmiş küsur şubedir. En üst seviyesi ‘Lâ ilâhe illallah’ demek, en alt noktası ise insanlara zarar veren şeyleri yoldan temizlemektir.” Yani dinimizde her fiil dereceleriyle bir anlam ifade eder. Yoldan taş kaldırmanın bile sevap olduğu bir din; insanın insana yardım etmesini, şu zahmet ve acı dolu dünyada iyiliği emreden bir din...


Karadavi eserinde insanlığın dinimizde neye öncelik tanıması gerektiğine de değiniyor. “Doğum günü kutlanır mı, kutlanırsa pastada mum kullanmak caiz mi?” gibi soruların mı peşine düşeceğiz, hayatımız için çok daha önemli meselelerin mi? Doğrudan dine saldırıda bulunan kimselere karşı edinilmesi gereken duruştan çok pastadaki mumu düşünürsek, elbette hep geriye düşeceğiz. İşimizin en iyisi olmak için çalışmalıyız, çünkü bir Müslüman pastadaki mumu değil, dinini daha fazla anlaması ve çevresini aydınlatması gerektiğini bilmeli.


Karadavi’nin kitapta bahsettiği her konudan ayrıntısıyla bahsedebilmiş değilim. Öncelikler Fıkhı fıkhın ölçüleri eşliğinde, İslam’ın esasları dahilinde öncelikleri sıralıyor. Kitabın sayfaları arasında ilerledikçe anlıyoruz ki, aklımızca fetva vermemeli, etrafımızdakileri de küçük ve gereksiz ayrıntılarla boğmamalıyız. Kişilerin önceliklerinin durum, yer ve zamana bağlı olduğunu anlamalı; farklı durumlarda bazı konular hakkında alışılagelmişin dışında hükümler verilebileceğini görmeliyiz.


Öğrenmenin farz olduğu dinimizin kendisini daha iyi öğrenmek ve anlamak için, Öncelikler Fıkhı herkesin okuması gereken bir eser.




ÖZETLER


Öncelikler fıkhının esası şu: “Takdim hakkı olan öne alınır, geri bırakılması gereken geri bırakılır, küçük meseleler büyütülmez, önemli olan basite alınmaz.”


Öncelikler Fıkhı’nın sayfaları arasında ilerledikçe anlıyoruz ki, aklımızca fetva vermemeli, etrafımızdakileri de küçük ve gereksiz ayrıntılarla boğmamalıyız. Kişilerin önceliklerinin durum, yer ve zamana bağlı olduğunu da görmeliyiz.



bottom of page